31 Ağustos 2010 Salı

Kader Keita

Sinirlerine hakim olma konusunda sıkıntısı var Keita'nın. Kırmızı kart yeme potansiyeli yüksek bir oyuncu. Nouma gibi bassın tokadı canımı yesin o ayrı ama Keita tabiri caiz ise o kadar "delikanlı" değil. Darbe almadan yere yığılan topçu modelini sergilediği an silindi kulübün gözünde.

Keita 2001-2002 sezonunu Birleşik Arap Emirlikleri'nde, 2002-2005 sezonlarını Katar'da geçirdi. Al-Sadd klubü eski oyuncusuna Galatasaray'ın verdiği paranın iki katını verince de eski kulübüne dönmek istedi Keita. Oynamak istemeyen oyuncuyu iyi bir teklif de gelmiş ise elde tutmayacaksın. Taksitle aldığı adamı peşine sattı kulüp. Adamın vizyonunda iyi bir ligde oynayayım kendimi göstereyim yok. Göndermekle en doğrusunu yaptı Galatasaray.

Galatasaray'ın Kadro Kalitesi #2


İlk kadro Galatasaray'ın Karpaty Lviv maçındaki ilk onbiri. İkinci kadro ise sakatlar düzelirse (ihtimal vermiyorum) ideal onbir. Defansın sağında Sabri ne kadar yaptığı ortalar ve çektiği şutlar ile gönlümüzü fethetse de Avrupa maçlarında bile fazlası ile idare edebilecek bir oyuncu. Servet yerine Hakan Balta göbeğe geçip Insua solda oynayacak gibi. Sakatlık durumuna göre defans dörtlüsünde rotasyon imkanları fazla.

Asıl değişiklik orta sahada. Kazma Ayhan, Barış, Sarp üçlüsü yerine Cana, Misimoviç, Elano gelicek. Sağda ise Serdar yerine Pino. Serdar'ı da dahil edersek dört kazma orta saha oyuncusu yedek kulübesi için yeterli.

Forvett Baros'un sakatlığı durumunda Batdal tek başına takımı kaldıramayabilir. Forvet takviyesi gerekli gibi duruyor.

Bu kadro forvet takviyesi ile lig ve Avrupa Ligi (devam edebilseydik) yeterli. Bundan sonrası yönetimin becerisine kalıyor. Lviv'in 2005 lig 2.liği ve Ukrayna Kupası yarı finali dışında herhangi bir yerde bir başarısı yok son on yılda. Kadrolarının Galatasaray'dan daha iyi olduğu iddaa edilemez. Lviv'e kadro yetersizliği sebebi ile elenmedi Galatasaray. Ukrayna ligi başlayalı 2 ay oldu. Lviv oyuncuları yetenekli olmasalar da koşup mücadele ediyorlar. Galatasaray'ın ise sahada yürümeye mecali yok. Kadronun yarısı sakatım diye oynamıyor. Bu Galatasaray'ın son bir kaç yıldır görünen hastalığı. En formda olduğu dönemde bile biri sanki 70. dakikada takımın fişini çekiyor. Bu takımın sağlık ekibi ve kondisyonerleri ne işe yarar onu sorgulamak lazım. Koşmayana ekmek yok bu devirde. Pele'nin büyük oyuncu olduğu dönem kapandı. Ayakta duramayan adamın adı Arda da olsa Hakan Balta da olsa kar etmez, alırlar elinden Avrupa biletini.

24 Ağustos 2010 Salı

Galatasaray'ın Kadro Kalitesi

Başarılı olmanın temel kurallarından biridir çalışan parçaya dokunmamak. İşini görüyorsa niye kurcuklayasın ki? Futbolda amaç gol atmaktır, gol yememektir. Sasa İliç 10 gol 10 asist yapıyordu bir sezonda. Ama biz adamı beğenmedik. Koskoca Galatasaray, İliç de kimmiş. Bize marka isimler yakışır. Ardından Lincoln faciası ... Lincoln'e dökülen paralar ne için? İliç kadar gol atsın, asist yapsın diye.

Koskoca Galatasaray, Nonda da kimmiş. Bize marka isimler yakışır. Ardından Jo faciası ... Jo'ya dökülen paralar ne için? Nonda kadar gol atsın diye. Sezon bitti, gönderilen Nonda hala ligde Galatasaray'ın en golcü futbolcusu ...


Galatasaray'ın en büyük sıkıntılarından biri de kalede. İtalya milli takımının 3. kalecisi geldi bu takıma, onu bile beğenmedik gönderdik.

Galatasaray'dan sonra Capone'yi gören oldu mu? Peki Fleurquin, Batista ve Perez? Radu Niculescu' yu hatırlayan var mı? Victoria'yı en son Çaykur Rize'de gördüm ben.

Biz Galatasaray'ın sorununu hala kadro yetersizliğinde zannediyoruz. Asıl sıkıntı eldeki kadroyu oynatamamakta. Lucescu'yu bu yüzden seviyorum. Eldeki malzemeden azami verim almayı başarıyor. Başarısızlığın suçunu kadroya attıkça eldeki çalışan parçaları da işlemez hale getiriyoruz. Gol atan adamı kovuyoruz, İtalya milli takımının kalecisini beğenmiyoruz. Sorunu yanlış yerde arıyoruz.

16 Ağustos 2010 Pazartesi

12 Eylülcüler yargılanacak.... mı acaba?


ABD başkanı Jimmy Carter'a "bizim çocuklar işi bitirdi" şeklinde haber verilen 12 eylül darbesinden sonra onlarca siyasi cinayetin bir anda kesilmesi, darbenin aslında önceden ortamı hazırlanan bir kurgu olduğunu gösteriyor. Binlerce gencimiz bu süreçte hayatını kaybetti. Bir o kadarı da darbe sonrası. Kenan Evren adaletli bir insan olduğunu göstermek için bir demecinde kimsenin yalnız asılmadığını, bir solcu asıyorlarsa yanında da mutlaka bir sağcı astırdıklarını gayet soğukkanlı bir şekilde söyledi.

Yine bu dönemde Kürtçe konuşmak yasaklandı. Diyarbakır cezaevinde yapılan işkencelerden kurtulanlar silahlı direnişe başladı ve memleketin başına PKK belası türedi.


Şimdi başbakan meydanlarda 12 eylül mağdurları için göz yaşı döküyor, referandum için evet oyu istiyor. 12 eylülcülerin yargılanması tabi ki tüm halkın ortak talebi. Fakat 12 eylül mağduru partiler CHP, MHP ve BDP ise referanduma hayır diyor. Eğer 12 eylülcüler yargılanacaksa ve yapılanların hesabı sorulacaksa bu işte bir gariplik yok mu sizce?

Bakın adalet bakanı Sadullah Ergin, Murat Yetkin'in "12 Eylül'ü yapanlar yargılanabilecek mi? Bir savcı dava açabilek mi?" sorusunu nasıl yanıtlıyor: "Şu anda yargılanacak ya da yargılanamayacak demek mümkün değil. Yargıda 2+2 = 4 değildir. Mağdurlar başvuru yapabilirler, yargılanıp yargılanmama konusunda mahkeme karar verecek." Mustafa Karaalioğlu da diyor ki "Siz bu değişikliği hazırlarken yargılama yapılıp yapılmayacağı konusunda bir fikriniz yok muydu?" Bakanın cevabı gene ilginç: "Bu değişiklikte asıl önemli olan şey anayasadan bu ayıbın kaldırılmasıdır."



Kenan Evren ile arası gayet iyi olan, bu günkü iktidarını 12 eylülcülere borçlu olan AKP'nin darbecileri yargılayacağını düşünmek biraz iyimser bir söylem. AKP gene "mış gibi" oynuyor. "Biz değişikliği yaptık ama hukuçular yüzünden yargılanamıyorlar" diyerek mağdur edebiyatı yapacaklarını tahmin etmek pek de zor olmasa gerek. 12 eylülcülerin yargılanmasını istiyormuş gibi yapıyorlar. Bence inanmayın.

13 Ağustos 2010 Cuma